Gün geçmiyor ki; alış-veriş merkezlerinde, sokakta, markette, kasapta, hemen hemen her yerde öfke krizine girmiş, isyanlarda, avaz avaz bağıran bir çocukla karşılaşıyoruz.
Sanki dünyanın en büyük haksızlığına uğramış, işkenceye maruz kalmış, canı yanmış gibi bağırıp ağlayan, ufacık çocuklar.
Çocuklarımız! Bakınca anlıyoruz ki; annesi, babası, babaannesi, anneannesi, dedesi, elinden telefonu veya tabletini almış. Dikkat edin bakın, tabletini dedim.
Biz zaten çoğumuz, neyin ne olduğunu, nasıl şifre konulduğunu, hangi sitelerde ne olduğunu bilmeyen bir kuşağız.
Bir de el kadar çocuk o telefonda bize, “O öyle mi yapılır?” dediğinde ağzımız bir karış açık, kendi aklımızı yerip, onunkini göğe çıkardığımız.
Her ne kadar çağın gereği desek de; yanlış yapıyoruz ve daha da kötüsü, bu yanlışa ısrarla devam ediyoruz.
Bir yere gittiğimizde nasılsın bile demeden “İnternetin şifresini söyle de sussun.” dediğimiz çocuklarımıza ne yapmaktayız?
O küçücük parmaklar nerelere girip, nerelerde gezmekte?
Maalesef masum dediğimiz oyunların arasında bile, reklam mahiyetinde ne dümenler dönmekte?
Biz ne kadar iyi niyetli olsak da, bu oyunları yapanların çoğunun öyle olmadığı kesin. Onlar öyle olsa bile, internette yayınlayanların reklama ihtiyacı olduğu da.
Her şeyin tüketmek üzere hazırlanıp sunulduğu şu yüzyılda çocuklarımızın da tüketildiği gerçeğini göz ardı etmeyelim.
Beni rahat bıraksın, sesi çıkmasın deyip o minik elleri internetin eline bırakmayın. Yapmayın, etmeyin.
Şu çağda çok zor ama siz de kendinizden fedakarlık edip, parklara götürün.
Güvenecek kimse yoksa da, siz oynayın, oynatın. Topunuzu alıp sahillerde birlikte oynayın.
Çimenlere oturup kitap okuyun.
Tiyatroya gidin. Parklarda kayıncaklardan kaysın, sallansın.
Ne bileyim işte; birlikte bir şeyler yapın. Gözü telefona bağlı, uyuşturulmuş gibi, elinden tutup sürüklediğiniz çocuklar yerine; “O ne?, Bu ne? O niye öyle?” diyen çocuklar olsun.
Asosyal çocuklar yetiştiriyoruz, farkında mısınız?
Yazık ediyoruz çocuklarımıza, çok yazık! “Onun çocuğu oynuyor, görüyor. Baş edemiyorum o da istiyor dediğinizi duyar gibiyim.”
Haklısınız, haklısınız da; en azından geç olmadan internette kaldıkları süreye bir sınır koymalıyız.
Bazı oyunların canlı komutlar verip çocukları intihara kadar sürüklediğini biliyorsunuz.
Haber bültenlerinde duyuyor, gazetelerde okuyorsunuz.
Sahte hesaplarda taciz ettiğini de. Her ne kadar aklı büyük gibi düşünsek de, onlar daha çocuk.
Nereden kar, nereden zarar geleceğini bilemez.
Bilmesin de zaten. Bizim görevimiz; ebeveyn olarak aklı selim olup belli bir yaşa gelene dek onları koruyup gözetmek değil mi zaten?
Bir de üstüne üstlük biz de internet bağımlısı isek; yazık olur yavrularımıza.
Burada önemli olan, artık her işlemin elektronik ortamda yapıldığı çağın gerisinde de kalmadan çağa ayak uydurmak.
Sanırım sıkıntı sosyal medyaya bakayım, videoları izleyeyim falan filan derken ipin ucunu biraz fazla kaçırmamız.
Hadi hemen şimdi başlayalım. Geç olmadan çocuklarımızı karşımıza alıp birlikte bir şeyler yapalım.
Ailece hoş vakitler geçirmenin bir yolunu bulalım.
Oradan oraya koşturmaktan yorgun düşmüş bedenlerimize biraz enerji katalım. Çocuklarımızla şen kahkahalar atalım. İçimizdeki çocuğu uyandıralım. Günümüze, ömrümüze bereket katalım.
Instagram/tcneslihanyuksel
Facebook/İçsel Algılar
Blog/icselalgilar.blogspot.com
|