|
|||
![]() |
BENDEN SÖYLEMESİ;.. | ||
Neslihan YÜKSEL | |||
Benim kafam karıştı. Hastalanıyorsun, acile gideyim diyorsun. Hastanenin otoparkı, önü, arkası, sağı, solu araba. Bir gayret atıyorsun kendini içeriye. Sanki memlekette sağlam insan kalmamış. Arkadaş, herkes mi hasta? Yoksa, milletçe hastalık hastası mıyız? Anlamıyorum... Neyse; kayıt yaptırıp hastalık derecene göre kırmızı alan, sarı alan, yeşil alan diye ayrılıyorsun. Gerçekten acil durumda olanlar hemen kırmızı alana alınıyor. Bu çok iyi... Sonra yine aynı manzara. Sıra bekleyen, kendi hastalığının diğerlerinden daha ağır olduğunu düşünen, sabırsız insanlar. Yine bilindik, ekranda isim yazmasına rağmen, sıra kavgaları. Arada yükselen güvenlik görevlisinin sesi. Bu durum sadece bizim ülkemize mi has? Anlamıyorum... Sonrasında normal bir günde poliklinik için randevu almaya çalışıyorsun randevu yok. Onbeş günlük süreç dolu. Anlamıyorum. Nasıl olsa sağlık sigortam var diye, hasta olmadığı halde, gereksiz yere hastaneleri meşgul etmek niye? Yoksa; senin de gerçekten bir tedaviye ihtiyacın olduğunda sıra bulamazsın... Yapmalıyız, yapmalıyız! Hepimiz bir şeyler yapmalıyız.. Yabancı ülkelerde bir felaket olduğunda örneğin; su dağıtıldığında herkes sıraya giriyor. Bir tane alıp çıkıyor. Herkes medeni, ne bir kavga, ne bir bağırma. Ne de üst mevkidekilere bir ayrıcalık. Nedense, bizde üst bir konuma gelen herkesten üstün olduğunu düşünüyor. Bunu biraz da biz mi yapıyoruz?Anlamıyorum... Biz de felaket olmasa bile bir şey dağıtılsa herkes birbirini eziyor. Önce, sıraya girmeyi bilmiyoruz. Hastanede, bankada, sıra olan her yerde ben nedense, tek bir sıra göremiyorum. Hep ikili, üçlü sıralar... Bir seçim sürecinde bir belediye başkanı pazar arabası dağıtmış, izdiham olmuş. Haberlerdeki manzara korkunçtu. Alanlar, tekrar almaya çalışıyordu. Belediye başkanı: “Ben halkımızın bu kadar pazar arabası ihtiyacı olduğunu bilmiyordum” diyordu. Traji komik bir durum. Anlamıyorum... Biz neden hiç üretmeden ayağımıza hazır gelsinci olduk? Anlamıyorum... Karınca misali çalışıp emeğini yemek varken, niye Ağustos böceği gibi emeksiz isteyici olduk? Anlamıyorum... Herkes neyi iyi yapıyorsa onu yapmalı. Çiftçi kardeşim ekmeli, işçi kardeşim üretmeli, durumu iyi olanlar iş yerleri açmalı,... Bir şekilde üretmeli. Üretmeden olmaz. Hazıra dağ dayanmaz! Bu iş oturduğun yerden konuşmakla olmaz. Hem ne demiş atalarımız? “İşleyen demir, pas tutmaz!”... Şimdi herkesin psikolojisi bozuk! Herkes panik atak! Bu iş, evinde oturup televizyon izleyip yorum yapmakla, telefonda video izlemekle olmaz. Elin oğlu, otellerdeki kullanılmış traş bıçaklarını bile geri dönüştürüyor. Bizde düğünde, piknikte, her yerde plastikler çöpe. Her şey çöpe gidiyor. Canım güzellikteki doğalar plastik ve cam şişe manzaralı. Ve dahası,... Benden söylemesi; bu iş evde oturup kendini dinlemekle olmaz. Yoksa bu panik ataklar, depresyonlar peşimizi bırakmaz. Azıcık toprağa bir tohum ekelim. Daha da olmadı saksıya. Balkonumuzda kendimize yeşil alanlar yapalım. Yediğimiz meyvelerin tohumlarını biriktirip gittiğimiz yerlerde toprak ile buluşturalım. Bir tohumun büyümesine, meyve vermesine şahit olalım. Her şekilde günden güne tüketip yok ettiğimiz doğaya katkıda bulunalım... Hadi gelin! Dönüşmenin, dönüştürmenin bir yolunu bulalım! Ne dersiniz? Bugünden bir şeyler üretmek için kolları sıvayalım!.. “Emeksiz yemek olmaz!” diye, bir şey yapmak için emek harcayan herkese, işiniz rastgele, kolay gele!..
Sevgi ve saygılarımla; Instagram/tcneslihanyuksel Facebook/İçsel Algılar |
|||
Etiketler: BENDEN, SÖYLEMESİ;.., |
|