|
|||
![]() |
“ELVEDA!” DEMEDEN ÖNCE | ||
Neslihan YÜKSEL | |||
“Elveda” diyip çarptığınız kapıları, “merhaba” deyince açacak yüzler bırakın! Yoksa; kolay kapıyı çarpıp gitmek. Ama; gitmeye de bir erdem gerek. Herkesin gücü kapıyı çarpmaya yeter. Bunu yapmak kimseyi güçlü kılmaz. Veya yapmamak, hatta yapamamak da güçsüz kılmaz. Dil ıslak yerde laf söylemesi kolay. İnsanı, o lafı söylerken karşısındakini ezme ağırlığı yorar. Yoksa herkes bilir, kapıyı çekip gitmeyi. En ağırından, hatta afilli laflar etmeyi. Bu kolay! Kapıyı çekip gidince, o kapının ardında, yaşlı gözler bırakmamak önemli olan. Paramparça yürekler bırakmamak. Cansızdır diye eşyayı bile incitmemek aslolan. Hata yaptığında özür dilemektir, insana yakışan.
Gözlerine bakarken senden gözlerini kaçırmayan insanlar biriktirmek gerek. Öylece kırıp döktüğün, gözlerini senden kaçıran değil. Bir şekilde seni anımsadığında “Ne güzel insandı! Arkadaşımdı, dostumdu, kardeşimdi, komşumdu, akrabamdı, yarimdi!” dedirtebilmek önemli olan. Sonuçta hepimiz birilerinin birşeyleriyiz. İşte bu ilişkilerde güvenilirlik ve iyi niyetlilik aslolan. Yaptığımız eylemlerin sonuçları kötü olabilir. Ama bu eylemi gerçekleştirirken iyi niyetle başlamak gerekir. Nefsine uyup, egona yenilmemek! Aç kurt gibi hiç doymayan egonu, insanların sırtından beslememek gerek! Bu insanlık değil! Erdem değil. İğneyi önce kendine batırmak gerek. Karşındakine batırmak marifet değil! Hüner değil. Ortalık bağırıp küfredip tüm zehrini kusan insanlar çöplüğüne dönmüş. İnsan olmak bu değil.
Yunus Emre’nin de dediği gibi. “Bir kez gönül yıktın ise; bu kıldığın namaz değil! Yetmişiki millet dahi, elin yüzün yumaz değil!” İyi olmak zor. Yoksa kötü olmak, gözlerini koca koca açıp yüksek desibelden iki laf söylersin, olur. Ama; kalpleri kıra kıra, zayıf yerine vura vura yoluna gitmek olmaz. Elbet bir gün o yolda kırdığın kalple kesişir yolun. Bu yol, “Yol olmaz”!...
Herkesin içinde bir fırtınası vardır. Dinmek bilmeyen, kanayan bir yarası. Belki de bu insanın insana mirası. Belki kaderi, belki yazısı, belki yazgısı. Fakat içindeki fırtınaya rüzgar biçmemek gerek. Zemin hazırlamamak. Suyu bulandırmamak gerek. O niye öyle? Bu niye böyle? Ben niye böyleyim diye kendini yiyip bitirmemek gerek. Her sorunun bir cevabı olsa da, her cevap içinde bir soru barındırmaz. Öyle olması gerekmiştir, olmuştur. Bazen çok irdelememek gerek. Sanırım olanı, (sebebi) kabul edip sonuca yoğunlaşmalıyız. Çünkü; olmuşu değiştirecek kudretimiz olmasa da, olacağa bir şekilde yön verebiliriz.
Sonuçta insanız. Herkesin içinde “keşke” diye başlayan cümleleri vardır. Ama umarım hiçbir zaman “Keşke .......’nın kalbini kırmasaydım!” şeklinde pişmanlıklarımız olmasın. Ağzımızdan çıkan her sözü, gönül süzgecinden geçirip konuşalım. Sanırım kırıldığı halde hiç ses çıkarmayan tek şey “insan kalbi”dir. Sonra herkesin aynı olduğunu düşünüp kapanıyor içine kalpler. Camdan yapılmış kırılgan bir çocuk gibi onlar. Öyle kırılmış, öyle ürkek! Hak etmediğini düşündüğünden, öyle öfkeli.
Uzatmıyım, o kadar zor değil, “iyi ki seni tanımışım” diyen dostlarınız olsun. Bir de hava ne kadar fırtınalı olsa da; bu fırtınadan hasarsız veya en az hasarla kurtulabilecek kadar donanımınız ve cesaretiniz. Tecrübe yaşanılarak kazanılır sonuçta. Umarım herkese güzel örnekler teşkil edecek şekilde, yolunuz iyi insanlara çıksın. Hiç kimsenin nefretle yad etmediği bir hayatınız olsun. İçinde çok fazla keşkeler barındırmadan, hep güzel olsun hayat tecrübeniz. Elveda demeden, hoşçakallar biriktirecek kadar yüce olsun kalbiniz! “Merhaba” dediğinizde, tüm kapıları ardına kadar açacak büyüklükte olsun servetiniz!
Sevgi ve saygılarımla,
Instagram/tcneslihanyuksel Facebook/İçsel Algılar Blog/icselalgilar.blogspot.com |
|||
Etiketler: “ELVEDA!”, DEMEDEN, ÖNCE, |
|