|
|||
![]() |
MUCİZE;... | ||
Neslihan YÜKSEL | |||
Bazen öyle zannediyorum ki;... Kaç yaşına da gelsek, yaşımız ilerleyip bastona da dayansak, okuyup en büyük mevkilere de gelsek, alim de olsak, değişmeyen tek kural; “Biz hep öğrenci, hayat hep öğretmen”... Daha doğduğumuz günden itibaren hep bir mücadele, hep bir hayatta kalma, daha doğrusu varolma savaşı. Bu varolma savaşında en kötüsü de; sana tecrübe kazandıran vakitli, vakitsiz haller, durumlar, olaylar. Örneğin; yağmurlu bir havada şemsiyeni unutursan, küçücük bir çocuk bile olsan, ıslanırsın. Burada ortaya çıkan ikinci kural; “Hayat karşısında herkes eşittir.”... Küçük, büyük, zengin, fakir, hasta, sağlıklı, öyle, böyle,... hiç farketmez. Hayat kimseye torpil geçmez. Bazen hayatın idealist, sert bir öğretmen olduğunu düşünüyorum... Sanırım hayatın bizden beklediği, her koşulda varlığımızı sürdürmemiz. Mücadeleyi hiç bırakmamamız... Belki hiç dikkat etmeden geçtiğimiz bir kaldırımdaki taşının üzerinde biten ot ya da; son hız denize koşmaya çalışan caretta carettalar, belki en üst kat binalardan düşüp burnu bile kanamayan bebekler,... Acaba, bize bir şeyler mi söylemekteler? Demek ki; dersten sıkılıp dinlemeyen bir öğrenciyiz ve hayat bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Kim bilir?... Evet, hayat bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Hatta gözümüze sokuyor. “En ufak rüzgarda savrulan ot gibi olma!” diyor. Tamam,kabul! Lisanı sert, biraz sert söylüyor... Belki haklı. “Senin bezgin bezgin yataktan çıkmadığın, yemekten, içmekten zevk almadığın, dünyaları önüne serse doymadığın hayattan sırf bir gün daha yaşamak için mücadele edenler var!” diyor... Belki haklı. Sen türlü bahaneler bulup işe gitmeye üşenirken, bir işi olsun diye çabalayanlar var diyor... Belki haklı. “Öf bugün yağmurlu!” “Yarın da güneşli!” diye sitem ettiğin havalara üstüne doğan güneşin sıcağını hissetmek, yağan yağmurda ıslanmak için her gün nice acılara katlanan can’lar var diyor... Belki haklı. Senin bezgin bezgin, her günü diğerinin aynı geçen sıradan hayatına “Neler neler yapardım?” diye dolu dolu geçirmek için dua eden, nice insanlar var diyor... Belki haklı. Birinin elini tutmadığın el, bir yere götürmeyen ayak, güzeli görmeyen göz, sesleneni duymayan kulak, başkalarının acılarını hissetmeyen kalp sağlam da olsa neye yarar ki? diyor... Belki haklı. Yaradılışımızın bir sebebi olmalı. Ve sanırım bazıları bu sebebi bulmuş. Belki, hayatta kaprisli bir ergen gibi davranacak bir lüksü hiç olmamış. Yağmur yağdığında kuru bir çatı altına kaçmayı çoktan bırakmış. Uzun bir yolculukla gökten yere düşen her damlanın bir mucize olduğunun farkına varmış. Ve çok uzaklardan gelip tenine vuran güneşin tadına varmış. Kendi hikayesini hiç kimsenin yazmasına izin vermeden eline almış. Beklentilerini sıfırlamış. En hüzünlü, en acılı manzaradan bile kendine mutlu masallar çıkarmış. Hiç kimsenin yapmadığını yapmış. “Kendine inanmış.” Kahraman beklemeyi çoktan bırakmış. Kahraman olmuş. Üstelik sadece kendi hikayesinin değil, çoğunun hikayesinin de bir numaralı kahramanıymış. Umut olmuş. Çünkü, önce inanmak gerekiyormuş. Ve o, tüm kalbiyle inanmış. Öyle çok inanmış ki; ona herkes inanmış. Çünkü, mucize nerede? İçimizde, dilimizde, gönlümüzde, duamızda, dileğimizde,... Hayat mucizelere gebedir. Yüreğimiz, mucize bekleyen tüm güzel yüreklerle birlikte!
Sevgi ve saygılarımla; Instagram/tcneslihanyuksel Facebook/İçsel Algılar |
|||
Etiketler: MUCİZE;..., |
|