Tüm insanlığın ortak sorunu, başımızdaki en büyük dert; evet senden bahsediyorum minik virüs.
Keşke minik olduğun kadar verdiğin zarar da minik olsaydı, bir rüzgâr misali esip geçseydin, keşke insanları öldürmeseydin, keşke keşkee...
Tüm dünya 2 aydır çok büyük bir savaşın içinde, hayatımızı felç eden bir illetle mücadele içerisinde, önümüze konan kısıtlamalar, hayatımıza giren tıbbi terimler, kendi canı pahasına hayat kurtarmaya çalışan sağlıkçılar, teknik ekip, gizli kahramanlar (hasta bakıcılar, temizlik görevlileri) ve evlerinden hiç çıkmayarak virüsün yayılmasına engel olan bizler...
Bir taraftan adını ilk kez duydukları, belirtilerini bile hiç bilmedikleri bir virüse çare aramak için mücadele eden sevgili sağlıkçılar, bir yandan gece gündüz demeden an be an takipte olan devlet büyükleri ve halkın kendini nasıl koruması gerektiğini gerek canlı yayınlarla gerekse videolarla halka anlatmaya çalışan bilim adamları sevgili profesörler, bir taraftan bu illete aşı geliştirmek için laboratuvarlarda sabahlayan bilim insanları, eldivenler, maskeler, sosyal mesafe, izolasyon denen tabirler...
Tüm bunlar hayatımıza bir anda girdi ve hepimizi alt üst etti.
Bizleri alt üst etmesinin yanı sıra aslında kendimizdeki eksikleri de görmemiz için bir yol açtı bize, mesela ellerin nasıl yıkanacağı anlatıldı televizyonlarda, günlerce defalarca anlatıldı. Anlatılmak zorunda kalındı.
Neden çünkü nasıl el yıkanır bilmeyen insanlar varmış bu ülkede.
Tuvalet sonrası ellerini yıkamayan, evinde aylarca temizlik yapmayan, çorabını çamaşırını değiştirmeyi adet haline getirmeyen insanlar varmış.
Hapşırırken ağzını kapatmayan, konuşurken ağzından çıkan tükürüklere hakim olamayanlar varmış.
Ne kadar acı değil mi?
Halbuki ana okullarında ilk öğretilen kurallardır bunlar.
O minicik kuzular bile tuvaletten sonra ellerin bol sabunla yıkanacağını biliyor.
Sabah kalkınca yüzümüzü yıkamak gerektiğini, dişlerimizi fırçalamanın önemini biliyor.
Ama gel gelelim yetişkinler bunlardan bihaber.
Anneanne ve babaannelerimiz eve gelen misafirlere ilk önce kolonya ikram ederlerdi.
Meğer ne kadar doğruymuş.
Sen ısrarla uygulamak istemesen de bir salgın oluverir ve sen canını korumak pahasına bunları öğrenmek ve uygulamak zorunda kalırsın.
"Bir musibet bin nasihatten iyidir" –i yaşayarak öğretiverirler insana.
Güzel günler yakında, iyi düşünelim iyiyi çağıralım.
|