“Sirke mi, limon mu?” Ne de güzel tatlarımız ve alışkanlıklarımız var değil mi? Geçmişten günümüze yaşanan tarihi süreçte bir çok kültürle yaşanılan etkileşim sonucunda, ayrıca Osmanlı mutfağının da bu çeşitliliğe katkılarıyla, çok geniş bir yemek kültürüne sahip olmuşuz. Türkiye bu konuda çok şanslı, doğusundan batısına hemen hemen her ürünün yetişebildiği çok verimli topraklara sahibiz. Tabii ki, sonuç olarak tatlıdan tuzluya, hatta ekşiye çok geniş bir yemek kültüre sahibiz... Sonbaharla birlikte havaların soğuması ile turşu sezonu açılmıştır. Kış hazırlıklarına tam hız devam. Geçtiğimiz ay sonuna kadar domates sosu, menemen, erişte, yufka, reçel, sebze kurutma,... falan derken lahananın pazar tezgahlarında sırası gelmiş manken edasıyla iyiden boy göstermesi ile sıra geldi turşulara. Lahana, havuç, acur, biber, kırmızı biber, fasülye, karnabahar, patlıcan, domates,... aklınıza gelebilecek hemen hemen her şeyin turşusu yapılıyor. Hatta eksik oldu, aklınıza gelebilecek her şeyin turşusu ve reçeli yapılıyor. Ben en son erik turşusuna akıl erdiremez iken; bu yaz Ordu’da pırasa turşusu yedikten sonra “Yok artık!” demiştim. Pırasa yumuşak bir sebze sonuçta. Ama; onun bile turşusu var... Bakıyorum da; insan yazdan kışa, kıştan yaza sevdiği şeyleri bir yolunu bulup hazırlıyor, saklıyor. Dondurucunun olmadığı zamanlarda bile kurutarak, tuza basarak, daha eskilerde tütsüleyerek bir yolunu bulup saklamış. (Hem kendi ırkını bile mumyalayarak saklayan da insan değil mi zaten?.. Bu insan denen canlıdan korkulur. Sonuçta; severse saklıyor, sevmezse yok ediyor.) Siz de turşu yemeyi sever misiniz? Ben çok severim. Dumanı üstünde bir kuru fasülye ve pilavın yanında ne de güzel gider, turşu. Ya da sadece bir bulgur pilavı ve turşu. Yanında da yoğurt veya ayran varsa; “Oh mis!” Daha ne isteriz?... Bu ekşi denen şey, bence; damaktaki tatlı ve tuzludan kalan eksikliği tamamlıyor. Sanki damakta her ikisinden de daha derin bir tat bırakıyor. Ben turşuyu sirkeli de yerim, limonlu da. Yeter ki; her ikisi de tam ayarında olsun. Hatta turşu yaparken her ikisini de kullanıyorum... Sizin de öyle mi? Her turşu yaparken aklıma bir Yeşilçam klasiği olan “Neşeli günler” filmindeki, yüzümde tebessüm oluşturan, Adile Naşit ve Münir Özkul arasındaki o replik geliyor. “Sirkeli mi, limonlu mu?” Ve tüm film boyunca sirke ve limon konusundaki tatlı didişmeleri. Ve bu didişmenin insanın içini ısıtan, tebessüm ettiren rehaveti... Hayatta aynı böyle değil mi? Sirke severlerin sirke, limon severlerin limon diye fikrini kabul ettirmeye çalıştığı, her iki tadı da sevenlerin de izlediği tatlı bir didişme değil mi zaten?.. Sofranızda tatlı, ekşi, tuzlu ne olursa olsun huzur olsun. Dostlarınız olsun. Şen kahkahalarınız olsun... Bazen tatlı, bazen tuzlu, bazen ekşi. Yok olanın eksikliği değil, var olanın minneti olsun ki; nimetin tadı olsun... Sevgi ve saygılarımla; Instagram/tcneslihanyuksel Facebook/İçsel Algılar
|