|
|||
![]() |
YEŞİL KÜSMÜŞ, MAVİ DERTLİ!... | ||
Neslihan YÜKSEL | |||
İnsan; ilimde, fende, teknolojide, sanatta,... her yönde gelişmek ve ilerlemek için yüzyıllar boyu didinen, çalışan. Kariyer yapmak için, iyi bir maaşla, iyi bir mevkide olmak için, insan üstü bir çaba harcayan. Gecesini, gündüzüne katan. Ve yine insan, tüm teknoloji ve teçhizata rağmen, yalnızlaşan. Elinde son model telefonu ile yoğun iş temposundan kaçmak için hafta sonunu dört gözle bekleyen. Kaçış planları arayan. İlerlemek adına; gerek AVM, sinema, otel, havuz, tenis kortu, o, bu derken her geçen gün doğanın bir parçasını katlederek betonlaştırdığı manzaradan tarihi bir tekerrür gibi, sıkılan. Doğanın ağacı, kuşu, börtüsü, böceği, suyu, dağı, taşı ile ilk halini, el değmemiş, bakir halini arayan. Ve insan; teknoloji yorgunu, beton yorgunu, stres topu, sinir küpü haliyle teselliyi doğada bulan. Tüm bu kendi eseri teknolojik manzarada yeşil ve mavi arayan... Doğa, kimseye kimlik sormaz. Sessizdir. Toprak üstüne beton atılırken, ses çıkarmaz. Elma ağacı, her kim olursa olsun dalına uzananı sorgulamaz. Ya da bir çiçek “Sen beni kopartamazsın!” diye direnmez. Veya deniz onu kirletsen de, “Sen kim oluyorsun ?” diye haykırmaz. Bir ağaç, sözde aşkını ilan etmek için bıçakla, onu yaralayarak üstüne isim yazan birine, küsmez... İnsanın anlamadığı, doğanın sahibi değil, doğayla bir bütün olduğu idi, bence. Doğa insansız yapardı da, insan doğasız yapamazdı. Doğa nasıl insana her şeyi sunarak hürmette kusur etmiyorsa, insan da doğaya hürmet etmeli, saygı duymalıydı. İhtiyacı olanı, ihtiyacı olduğu kadar almalıydı. Sanki sonsuzmuş gibi sunulan nimetleri hor kullanmamalı, ona tekrardan kendini yenileme imkanı sunmalıydı. Gözünün açlığı ile tüm doğayı katleden, betonlaştıranlara, “Dur!” diyenler olmalıydı. İnsana içi sıkılınca, bunalınca nefes alabileceği yeşil ve mavi alanlar bırakılmalıydı... Sonra ne oluyordu? İşte sonra, iki günlük hafta sonu tatilinde doğaya kaçarız. Belki bir çadır kurarız. Ya da pikniğe gideriz. Teknoloji yorgunu bedenlerimize, ruhumuzu dinlendirecek, hep sessiz, doğayla baş başa ortamlar ararız... Eeeee, düğmeye basar basmaz yanan elektrik yok! Eeeee, musluğu çevirir çevirmez akan su yok! Eeeee, beş dakika kesilse kıyamet kopartılan internet yok! Eeee, telefon edince hemen kapıya gelen yemekler yok! Eeee, hani bunlar olmadan duramazdın?... Demek ki neymiş? Son raddeye de gelsen, her ne kadar ihtiyaç olsa da; insanı mutlu eden teknoloji değilmiş. Neymiş? Dağmış, denizmiş, gölmüş, ırmakmış, otmuş, çiçekmiş, kuşmuş, taşmış, yıldızmış, aymış, hepsi birbirinden güzel renkmiş, bazen maviymiş, bazen yeşilmiş, daha nicesiymiş. İnsan doğanın bir parçası olmayı başardığı zaman, onun içinde, onunla birlikte, kendi var olma sürecinde, onun da var olmasına imkan tanıyarak yaşamayı öğrendiği zaman, her şey çok daha güzel olacak. Doğa insana en güzel sığınak... Dünya, göz açıp kapanası bir perdeydi. Zaten, her şey onun emrindeydi. Neydi ki zaten, insanın derdi? Yeşili küstürdü, mavi ise; dertli. |
|||
Etiketler: YEŞİL, KÜSMÜŞ,, MAVİ, DERTLİ!..., |
|