1 Kasım seçimlerinde son viraja girildi.
Bu hafta sonu, yani Pazar günü sandık başına gideceğiz.
Siyasi partiler son hazırlıklarını yapıyor, Milletvekili adayları gündüz şehir merkezlerinde, akşamları da mahalle ve evlerde birebir toplantılar yaparak destek arıyorlar.
İktidar ve muhalefet partileri; son kozlarını oynuyor.
“Bir oy bir oydur” diyerek, dağ bayır, yağmur, çamur demeden vaatlerini anlatıyor, destek istiyorlar.
Adaylar; çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmak istemiyorlar.
Vatandaş her seçimde olduğu gibi misafirperverliğini gösterip, her gelen adaya eşit mesafede yaklaşıyor, onları dinlemeye çalışıyorlar.
“Yine değişen bir şey olmayacak” diyenler de var, “belki bir umut” diyen de var.
Muhalefet partileri; 13 yıllık AK Parti iktidarını eleştiriyor.
İktidar partisi AK Parti ise; Türkiye’nin 13 yılda birçok alanda yatırımlar gerçekleştirildiğini, başta eğitim, sağlık, ulaştırma, ekonomik ve sosyal anlamda Türkiye’de 13 yılda çok atılımlar gerçekleştirildiğini anlatıyorlar.
AK Parti 13 yılda yaptıklarını anlatıyor, Türkiye’nin demokratikleşmesinden, iç ve dış politikadaki gelişmelerden, Türkiye’nin 13 yıl önceki durumu ile bugününü kıyaslıyorlar.
Özetle; Türkiye’nin dünü ile bugününü ortaya seriyorlar.
AK Parti; 3 Kasım 2002, 22 Temmuz 2007, 12 Haziran 2011, 7 Haziran 2015’deki seçimlerdeki söylemleri ile 1 Kasım’ın tekrar seçimindeki söylemlerinde farklı bir politika izliyor.
AK Parti; Geniş bir kitleye yaydığı vaatlerle yani, emekli, asgari ücretli, işçi, memur, işsiz, çiftçi, üniversite öğrencisi, ev kadınlarına yönelik ekonomik ve sosyal vaatlerle bu seçimde halkın karşısına çıkıyor.
Muhalefet partileri ise; 7 Haziran öncesinde sanki birbirlerinden “kopyala yapıştır” yaptıkları vaatleri yeniden sıralıyor.
İktidar ve muhalefetin “halka dokunan” güzel projeleri var.
Türk halkı; cebine direkt yansıyacak bu vaatleri-projelere tabii ki sıcak bakarken, halkın istediği aslında Türkiye’nin daha huzurlu, geleceğe güvenle bakabilecek bir yaşam da istiyor.
Ama seçim süreçlerinde söylenen her söz ne kadar yerine geldi o da ayrı bir konu.
***
Son haftaya girilirken, seçim atmosferi de yükseliyor, tansiyon ve heyecan tavan yapacak bu hafta.
Her parti eline kağıt-kalemi alacak hesap kitap yapacak. Nerede bir eksik var, nerede bir sıkıntı var gözden geçirilecek.
Son hafta, önemli bir hafta. Adayların birebir çalışmasının yanında siyasi partilerin genel başkanları da televizyon ekranlarından, miting alanlarından propaganda çalışmalarını sürdürüyorlar.
Kozlar oynanıyor, poker oyunundaki “blöf”ler ve “rest”ler çekiliyor.
Genel Başkanlar; özellikle de koalisyon görüşmelerindeki “gizli dosyaları” açmaya, kapalı kapılar ardında konuşulanları “deşifre” etmeye başladılar.
AK Parti; “hükümet kurmaktan kaçtılar. Son derece medeni şekilde koalisyon görüşmelerini yürüttük” derken, CHP ise; “seçim hükümeti” önerdiler diyerek, 4 yıllık bir hükümette yer alabileceklerini söyleyerek, koalisyon görüşmelerini AK Parti’nin tıkadığını anlatıyor ve Oslo görüşmelerinin belgelerini açıklayarak, AK Parti’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
MHP 7 Haziran akşamı söylediği sözlerin arkasında durarak, “hayırcı” konumuna düşmüş ve bu “neden hayır dediklerini” kamuoyuna anlatırken, MHP lideri Devlet Bahçeli bir televizyonda izleyicilerin karşısına “siyah çanta” ile çıkarak ezber bozmaya çalıştı.
Miting alanlarında ve televizyon konuşmalarında, siyasi partilerin genel başkanları Cuma gününe kadar son kozlarını oynayacaklar, “o ne dedi”, “bu ne dedi”, “sen öyle dedin”, “sen böyle dedin” gibi birbirlerini eleştirecekler, medya üzerinden kamuoyuna mesajlar verecekler.
Son viraj keskin bir viraj olacak.
Türkiye’nin kaybedecek bir dakika bile zamanı daha yok. “koltuk kavgaları” Türkiye’nin zamanını ç alıyor.
İç ve dışta şer güçler rahat durmuyor, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden Türkiye’nin yeniden formatlanması gerekiyor.
Demokrasinin güçlenmesi, insanların ötekileştirilmemesi, ekonomik istikrarın sağlanması gerekiyor. İç barış sağlanarak, üretime dönük politikalara ağırlık verilmesi, öncelikli olarak terörün sonlandırılması gerekiyor.
Türkiye geçmişte kavgalarla, darbelerle çok zaman kaybetti, kaybedecek zamanımız kalmadı.
***
AKDAMİR-ULUPINAR POLEMİĞİ
AK Parti Milletvekili adayı Özcan Ulupınar, milletvekilliği döneminde olsun, adaylık sürecinde olsun Zonguldak Belediyesi üzerinden prim yapmaya çalışıyor.
Belediye Başkanı Muharrem Akdemir de basın aracılığı ile “Zonguldak Belediyesi üzerinden prim yapmak istiyor. Zonguldak belediyesi üzerinden prim yapamaz, Zonguldak Belediyesi üzerinden prim yaptırmam ona. Yapacaksa kendi çalışmalarıyla yapsın. Zonguldak’a kazandırdıklarıyla yapsın. Benim üzerimden Başkasının sırtına binerek yükselmeye çalışmasın. Ben ne yaptığımı biliyorum, ne yapacağımı da biliyorum. Zonguldak için ne gerekiyorsa ben gece gündüz çalışıyorum. Kendisi milletvekili, ben kendisinden de istekte bulundum, hangi birini hayata geçirebilmiş. İstekte bulunduğum konularla ilgili. Ben ne projesi sunacağımı biliyorum. Onun boyutunu aşıyor zaten. Bana destek olacaksa gelsin böyle konuşarak destek olunmaz. Gelsin ben ona ders veririm. Hem psikolojik dersi veririm, hem de felsefe dersi veririm, hem de yapacağı ve konuşacağı işlerle ilgili dersler veririm. Benim böyle yapım da vardır. Her ne kadar sevsem de, böyle konuşmaları beni üzüyor, hem hemşerim, hem de akrabam. Benim üzerimden prim yapmasın.” diyerek, Ulupınar’ı ters köşeye yatırıyor.
Akdemir’in sözlerinin arasındaki, “Hem psikolojik dersi veririm, hem de felsefe dersi veririm” sözü dikkat çekiyor. Bu sözler ilginç. Mütevazi kişiliği ile bildiğimiz Başkan Akdemir’in böyle ağır ifadeler kullanacağını tahmin etmiyorduk ama söyleyene değil, söyletene bakmak lazım.
***
HAFTANIN İLGİNÇ SÖZLERİ
-AK Parti’ye geçeceği iddia edilen Karaman Belediye Başkanı Mustafa Kalaycı, “Karaman’ı ilçe yaparsanız ancak o zaman AKP’ye geçerim” demiş. Olur, tabi başka bir isteğin var mı? Bir zamanlar Tansu Çiller de Gelik’i ilçe yapacaktı!
-CHP adayı Deniz Yavuzyılmaz; “Allah bizi eski siyasetçilerden ve eski çıkar ilişkileri ağları ile örülmüş siyaset ağlarından korusun” demiş, eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı derler ona.
-MHP adayı Zeki Çakan; “Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı ya da genel başkanların karşısında, ‘Aman bir dahaki dönemde milletvekilliğimi garanti edeyim’ gibi bir derdim ve düşüncem yok. Ben o makama zaten 1995 yılında oturdum.” demiş. Yani Zeki Bey, o koltuklara kim oturmak istemez. Oturanlar da bir daha kalkmasını istemiyor ki.
|