|
|||
![]() |
Acı ve gerçeklerle yüzleşmek! | ||
Çetin ÖZDEMİR | |||
inanisgazetesi@gmail.com | |||
Toplum olarak bazı acı olayları yaşadıkça gerçekler aklımıza geliyor. “isyan ediyoruz, tepki gösteriyoruz, ağlıyoruz, bağırıyoruz” ama yine de balık hafızalı olduğumuz için birkaç gün sonra yaşadıklarımızı unutuveriyoruz. Siyasetçi “oy kaygısı” ile biz de insan olarak da “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” misali günlük hayatın içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Deprem ülkesiyiz ama yine de depreme dayanıklı binalar yapmıyoruz. Fay hatları üzerine binalar dikiyoruz. Bir gün su taşkınları olacağını bildiğimiz halde yine de dere yataklarına bina yapıyoruz. Heyelanlı bölgelere, dağın eteklerine çok katlı bina yapıyoruz. Trafik kazası olabileceği halde yollarda arabanın gazına köküne kadar yükleniyoruz. Maalesef ki, başımıza gelen-gelecek her olayda herkes kusurlu, herkes sorumlu. Yazıya başlarken; “Siyasetçi oy kaygısı” diye başladım. Ülkeyi yöneten genel siyasetçi ile şehirleri yöneten yerel siyasetçilerin “oy devşirme” ve “ne kadar daha fazla oy alırım” hesabı ile bazı tedbirleri göz ardı edebiliyor. Bu durum Türkiye’nin siyasi konjonktüründe geçmişten gelen bir alışkanlığı halen devam ediyor. Bunun adına ister “siyasi rant” deyin, ister “vurdumduymazlık”, isterseniz de, “aymazlık” deyin ama maalesef bu kavram mecazi anlamda, “görevini savsaklamak” tır işin geneline bakıldığında. Siyasetçi “oy”u, “bürokrasi koltuğu”, vatandaş da, “yapacağım binayı ne kadar ucuza mal edebilirsem” mantığı ile hareket ettiğinde, başlarına gelecek acı olay da, ancak aklımıza geliyor yapılan hatalar-yanlışlar. Siyasi iktidarlar, kanun koyucular, yasa çıkarırken yarın olabilecek bir felakete karşı tedbir anlamında gerekli önlemleri alacak. Belediyeler de “5 yıl sonraki seçimi düşünmeden” yasalara uygun hareket ederek, imara aykırı yapılaşmaya kesinlikle izin vermeyecek. Göz yummayacak. “Adamına göre” muamele yapmayacak. Belediyeler imar konusunda katı davranacakken, bürokrasi de koltuğunu ve görevde yükselmenin hesabını yapmadan, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak önlemlerin alınması-artırılması konusunda titiz davranacak. *** ZONGULDAK’IN KAÇ AK OCAK GERÇEĞİ Zonguldak olarak acı gerçeklerle yüzlemek anlamında baktığımızda; İki katlı ve 11 tepeli bir şehirde, Havza-i Fahmiye Kanunundan kaynaklanan, kentin yüzde 80’inin hazine arazisi üzerine kurulu bir şehirde yaşadığımızı unutmayalım. Zonguldak’ın terin toprakları altındaki kömür var diye bu şehir kuruldu. Bu şehir kömürle var olmuş, kömür sayesinde şehirleşme olmuş. 30 bin kişilik bir şehir düşünülmüş ama bu gün gelinen noktada nüfus hızla artmış, şehrin önünü ve ufkunu açacak hiçbir önlem alınmamış. Bu şehirde bir kömür gerçeği olduğu kadar, kömürü çıkaran tek yetkili kurum TTK olduğuna göre, yıllar önce TTK’nın işletmediği ocakların rödevans usulü ile kiraya verilmesinden sonra TTK-Rödevans ve bunların yanına bir de “kaçak maden ocağı” gerçeği ortaya çıktı. Bugün Zonguldak’ta kömür çıkaran birçok Rödevans işletmesi olduğu kadar onlarca da “kaçak maden ocakları” türedi. Bu kaçak ocaklar her türlü “iş güvenliğinden, sosyal güvenceden yoksun ruhsatsız, kayıt dışı” olarak çalıştığı biliniyor. Bu kaçak ocaklar yıllardır gerek siyasetçilerin, gerek yerel yöneticilerin, bürokratların gündemindeydi. Bu ocaklar yıllardır “kapatılıyor, bombalanıyor” ama yine de bir yolu bulunup açılabiliyor. Bu kaçak ocak meselesi yıllardır Zonguldak’ın kanayan bir yarası. Zonguldak eski valisi rahmetli İsmet Metin döneminde bu kaçak ocaklar daha yeni yeni ortaya çıktığında, bütün kaçak ocak çalışanları ile toplantı yapmış ve o zaman şöyle bir ifade kullanmışlardı. “Ne yapalım iş mi var? Hırsızlık mı yapalım!” demişlerdi. Sorun halen devam ediyor. Kaçak ocaklarda çalışanların hemen hepsi de “işsizlikten” bu yolu seçtiklerini söylüyorlar. Mecburen “iş güvencesiz, sigortasız” çalışmak zorunda kalıp, ailelerinin geçimini çocuklarına baktıklarını belirtiyorlardı. Bu insanlar ölümü de göze alarak girdikleri bu ruhsatsız ocaklarda “zorunlu olarak çalışırken” aldıkları yevmiyelerle evlerine ekmek, çocuklarına harçlık vermenin derdindeydiler. Kaçak ocaklarda zaman zaman ölümlü iş kazaları meydana geliyor. Her olay sonrası siyasetçi ve bürokratlar “konunun üzerine gidileceğini, sorunun çözüleceğini, kaçak ocaklarla mücadele edileceğini” söylüyorlar. “Acının tazeliğinde” söyleyen bu söylemler, maalesef bir sonraki ölümlü kaçak ocak kazasına kadar rafa kaldırılıyor. Zonguldak’ın kanayan bir yarasıdır kaçak ocaklar. Zonguldak’ın acı bir gerçeğidir. Bu soruna köklü bir çözüm bulunması gerekiyor. Adı üstünde “kaçak” olan bu çalışma düzeni konusunda bürokratlar, yerel yöneticiler kafa yormalı. Kaçak ocaklarda çalışanlar için ya farklı bir iş koluna yerleştirme yaparak bunun önüne geçilmeli, ya da bu ocaklardan çıkan kömürün kaçak olduğunu bile bile bu kömürü alanlara da yaptırım uygulanmalı. Yoksa bu sorun dün olduğu gibi bugün de yarın da devam edecek. Bu durum böyle devam ederse siyasetçi, bürokrat, yerel yönetici, sendikacılar konuştukları ile kalacak, biz de gazeteci olarak yazdıklarımızı arşivlerimizde biriktireceğiz. Kaçak ocaklarda ölümler devam edecek. Bir ekmek uğruna eşini, oğlunu ocaklara göndermek zorunda kalan anneler, babalar, eşler gözyaşı dökecek, çocuklar yetim kalacak. Sorun büyük, bu soruna köklü bir çözüm bulunmalı.
|
|||
Etiketler: Acı, ve, gerçeklerle, yüzleşmek!, |
|