Aslında bugün CHP’yi yazmayacaktım.
Epeydir CHP’deki yaşanan yanlışları, hataları, parti içindeki kısır çekişmeleri, ayak oyunlarını yazıyorum.
CHP’ye gönül verenler beni destekleyen sözlerle “doğru yazmışsın, güzel yazmışsın” diyor ama bir taraftan da partinin üst yönetimlerinde yer alanlar, CHP’nin önseçimden seçilmişleri her ne kadar bana gönül koysa da, ben yine de bildiğimden şaşmayacağım, eleştirilerimi yapacağım.
İster kızsınlar, ister soğusunlar.
Kim ne derse desin umurumda değil.
Ben doğruları yazayım da, beni dokuz köyden kovsunlar önemli değil.
“Benim iki büyük eserim var; Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir” diyerek, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHP neden yıllardır iktidar olamıyor bunun hesabını kimse veremiyor.
Aslında çok basit.
CHP tabana inemiyor, halkla kucaklaşamıyor.
Halkın çıkarları yerine, kişilerin çıkarı öne çıkarılıyor.
“Koltuk kavgaları, çıkar ilişkileri”,
CHP’nin bir başka hastalığı da,
Her kongrede yapılan yönetimlerde yer alanların birçoğu “adamcılık” oynuyor yönetimlere giriyor, CHP’yi büyütmek yerine, “küçük olsun benim olsun”, “koltuğumu koruyayım da ne olursa olsun” diye düşünüyor.
CHP; “özgürce düşünenlerin, düşündüklerini özgürce söyleyebilenlerin partisi” diyorlar ama çok sesli düşünenler, düşündüklerini sesli söyleyenlerin ayağına muz kabuğu konuluyor.
CHP’de son dönemde, bir kavram daha ortaya atıldı.
“Oturanlar, evde yatanlar değil, sahada çalışanlar”.
Evde yatarlar, oturanlar sanki bu partiye oy vermemiş, sadece sahada çalışanlar oy vermiş gibi mantık yürütülüyor.
CHP özellikle merkez sağ partiler tarafından “kavgacı” olarak lanse ediliyor.
Bu yüzden de, oy oranı yüzde 25’i aşamıyor.
CHP öncelikle kendi içindeki iç çekişmeleri, iç kavgaları bırakıp, “barış kültürü”nü sağlamlaştırmalıdır.
CHP uyum sorununu aşarsa, uyumlu bir çalışma ortamı yakalarsa, birlik ve beraberlik sağlanırsa, yönetimlerde yapılacak değişim ve yeniden yapılanma ile oluşturacağı komisyonların da “samimiyetle” çalışmasını olgunlaştırırlarsa belki ileride hedefledikleri noktaya ulaşır diye düşünüyorum.
CHP’de başka bir hastalık da, İl, İlçe yönetimlerine talip olanlar, partide bir şeyler yapmaya çalışanların paçalarına yapışılıyor, ayaklarına basılıyor.
Masa başlarında yapılan “ayarlı delegelerle”, gerçekten partiye hizmet etmiş, partinin büyümesini, iktidar olmasını gönülden isteyenlerin önü kesiliyor.
CHP, saydığımız hastalıklardan bir an önce kurtulmalı ki; önümüzdeki Aralık ayında yapılacak il Başkanlığı kongresinde dinamik, çalışkan üretken, yaşadığı ilçede, yaşadığı ilde, ilçenin ve ilin sorunlarına sahip çıkarak, çözümlerini ortaya koyarak, CHP’yi temsil edebilecek güçlü bir yönetim oluşturulmadığı sürece yüzde 25 olan oy, yüzde 30’a çıkması mümkün değil gibi görünüyor.
CHP’deki hastalıkların çaresi var, operasyonu yapacak, neşter vuracak bir doktor yok.
Bu doktor ne zaman, nasıl bulunacak belli de değil.
***
GÖNÜL DEMİRSU’YU KUTLUYORUM
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Zonguldak Çalışma ve İşkurumu İl Müdürü Gönül Demirsu’yu gerçekten kutlamak, tebrik etmek gerekir.
O hem bir kadın, hem de önemli bir kurumun Müdürü.
Müdürlüğün yanı sıra o bir anne.
Bünyesinde çalışan onlarca personele önce annelik, sonra müdürlük yapıyor.
Zonguldak’ta yüzlerce işsizin de umut bağladığı önemli bir isim.
1980-90’lı yıllarda İş ve İşçi Bulma Kurumu adıyla faaliyet gösteren bu kurumda işe girmek için başvuru yapanlar bile kapıdan kovulurken, şimdi iş için kuruma gelenler bir anne şefkatiyle karşılanıyor.
Gönül Demirsu, iş için gelenlere sempati ile bakıyor, sevgi ile yaklaşıyor. Personeli de öyle.
İş başvurusunda bulunmak isteyenler, meslek danışmanları ile muhatap olurken, onlar da karşılıklı iyi diyaloglar sayesinde kimi iş bulabiliyor, kimi de bir umutla bekliyor.
Çalışkan, dürüst, soruna çözüm üreten, güler yüzlü insanları insan gibi seven, hoşgörü ile yaklaşan Gönül hanımı yürekten kutluyorum.
|