15 Temmuz 2016; Cuma’yı Cumartesi’ne bağlayan gece saat 22.05 sıraları…
Evimizde oturup çocuklarla televizyon izlerken, birden son dakika, alt yazı haberleri…
Öncesi ne olduğunu anlamadık…
Ankara’da savaş uçakları alçak uçuş yapmaya başladı. Bir grup asker Boğaz Köprüsü’nü tek yönlü trafiğe kapattı. “Terör alarmı mı darbe girişimi mi” tartışması sosyal medyada büyüdü…
Genel Kurmay’da silah sesleri duyulduğuna dair haberler yayıldı… Sosyal medyada Ankara ve İstanbul başta olmak bazı şehirlerde patlama ve silah sesleri duyulduğu haberleri iyice yayıldı. Televizyonlar canlı yayınlara başladı, Başbakan Binali Yıldırım canlı yayınlarda olayları, "kalkışma" diye niteledi. Türk ordusu içerisinde bir grubun darbe girişiminde bulunduğunu duyurdu.
Yine olanları anlamaya çalışırken, bir yandan çocukların “Baba ne oluyor?” sorularına yanıt bulmaya çalışıyorum.
Televizyonlar ve sosyal medyayı takip ediyorum, “darbeden” söz ediliyordu. İlk anlarda şoku atlatmaya çalışıyorum ve çocuklarıma da darbenin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
1980 askeri darbesinde 18 yaşında bir genç olarak, bu darbe sabaha karşı yapılmış, kimsenin burnu bile kanamadan suçlular gözaltına alınmış, ülkede sıkıyönetim ila edilmişti.
O dönem Türkiye’nin tek televizyonu TRT vardı. O dönemin Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren TRT’de konuşmalar yapıyordu. Evren’in konuşmaları bittiğinde de yine o dönemin meşhur savaş türkücüsü Hasan Mutlucan’ın o meşhur türküsü, “Yine de şahlanıyor aman” türküsünü dinliyorduk defalarca. Birden o günler aklıma geldi, çocuklarıma da o günleri anlatırken, bu yapılan darbe girişiminin farklı bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyordum.
Çünkü;
Bu olay tabii ki de sıradan bir olay değildi. Türk Silahlı Kuvvetlerin içerisindeki bir grup terör örgütü mensubu demokrasimize darbe girişiminde bulunmuştu. Tanklar İstanbul’da boğaz köprülerinin giriş çıkışlarını kapatmış, Genel Kurmay Başkanlığı’ndan gelen silah sesleri yankılanıyordu. Televizyonlar canlı yayınlar yapıyor, gazeteciler hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için özveri ile görevlerini yapıyordu.
Özel televizyonlar yayınlarına devam ederken, o bir gurup darbeci TRT’yi basıyor, spikere korsan bildiriyi okutuyorlardı.
Haberleri izledikçe; Demokrasinin beşiği, Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz gece geç saatlere kadar çalışan milletvekillerimizin de içinde olduğu sırada yine bu darbeci küçük bir azınlığın talimatlarıyla bombalanıyor, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’teki kaldığı ve o otelden ayrıldıktan kısa bir süre sonra 3 helikopterle saldırı düzenleniyor, çıkan çatışmada yakın korumalar şehit ediliyor, Ankara Gölbaşı’ndaki Emniyet Müdürlüğü’ne saldırılıyor, polislerimiz gözü dönmüş çeteler tarafından şehit ediliyor, Ankara ve İstanbul’dan şehit haberleri geldikçe de yüreğimiz dağlanıyordu.
O gece, çok uzun bir geceydi. Tüm Türkiye paniklemiş, şok yaşıyordu.
Saatler ilerledikçe; millet olarak gelişmeleri yakından takip etmek için televizyonumuzun başından ayrılmıyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Başbakan Binali Yıldırım, bakanlar ve milletvekilleri televizyonlardan ve cep telefonları ile “Bugün demokrasiye sahip çıkma vaktidir” diyerek tüm halkımızı Türk bayraklarını alıp meydanlara davet ettiler. Gecenin 01.40’larında camilerden sela ve ezanlar okunmaya başlıyor ve ezan bitiminde ise cami müezzinleri tarafından da, “Demokrasimize sahip çıkma” adına herkesi sokağa çıkmaları konusunda anonslar duyulmaya başlandı.
O dakikadan sonra tüm yurtta herkes ellerine Türk Bayrağı alıp sokaklarda “demokrasi nöbetine” başlıyorlardı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisinde yapılanan küçük bir azınlığın başlattığı “kalkışma”, Türk Polis Teşkilatı’nın ve demokrasiye ve milli iradeye inananlar sayesinde kısa sürede püskürtülmüştü.
Sabahın ilk ışıklarına kadar evlerimizde televizyon başında gelişmeleri izledik. Türk askerinin içindeki küçük bir azınlık, çetelerin, darbecilerin başlattığı bu girişim püskürtülmüştü, püskürtülmesine ama 161 şehit, 1440 yaralı ile bu korkunç gece sabah olmuştu.
78 milyon Türk halkı gün ağardığında, hala şoku üzerlerinden atlatamamıştı.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan yine televizyon ekranlarından halkın psikolojini yumuşatacak açıklamalar yapıyor, darbenin püskürtüldüğünü, bu olaylarda sorumlu olanların gözaltına alındığını, Amerika’nın beslediği, Pensilvanya menşeli o zatın da Türkiye’ye iadesi için Amerikan Başkanı Barak Obama’ya çağrı yapıyorlardı.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın çağrısı üzerine TBMM’sinde grubu bulunan siyasi partiler olağanüstü toplantı yapıyor ve bu toplantıda, “Milletimize, milli iradeye, Gazi Meclis’e uzanacak her el karşısında TBMM’nin çelikten iradesini bulacak, Milletin Meclis’i ve milletvekilleri milletin emanetini yere düşürmemiştir ve düşürmeyecektir” denilerek tüm siyasi partiler TBMM’nin bildirisine “ortak imza” atıyorlardı.
Milletin Meclisi’ni bombalayan, Genel Kurmay Başkanı’nı rehin alan, Cumhurbaşkanı külliyesine saldıran, polisimizi ve vatandaşımızı şehit eden, demokrasiye darbe vurmaya çalışan, milli iradeye karşı darbe girişiminde bulunan bu hainler teker teker yakalanıp hesap vereceklerdir.
Bu çeteler nereye kaçarlarsa kaçsınlar, emir aldıkları o elebaşı da dahil olmak üzere yakalanıp en ağır cezaya çarptırılacaktır.
Türkiye bugüne kadar birçok badireler atlatmış büyük bir ülke.
Türkiye’nin büyümesine, gelişmesine, istikrarlı bir ülke olmasını engellemeye çalışanlar, Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışanlar, kardeşi kardeşe düşürmeye, kardeşi kardeşe öldürtmeye çalışanlar amaçlarına asla ulaşamayacaklar.
Türk halkı bu zihniyetteki düşüncelere karşı her zaman dimdik ayakta durmuş, her zaman omuz omuza mücadele etmiştir.
Türkiye’yi bölmek, ayırmak isteyenlere karşı tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet olma özelliğimizden asla ve asla taviz vermeyeceğiz.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılaplarından, gösterdiği yoldan asla taviz vermeyeceğiz.
Türk halkı olarak; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokrasiye ve Cumhuriyete bağlılığımız artarak devam edecektir.
İnadına demokrasi, inadına milli irade diyoruz.
|