2001’de yaşanan ve ülkemizi derinden etkileyen, çok sayıda banka, işletme, kurum ile büyük şirketlerin battığı o günler hafızalarımızda hala.
Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit Arasındaki siyasi kriz bir anda ülkeyi krize sokmuştu.
“Kara Çarşamba” olarak adı konulan krizin başlangıcında;
Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit’le tartışması, “Anayasa kitabının” fırlatılması krizin fitilini ateşlemişti.
57. Hükümet döneminde yaşananlar ile bugün yaşananlar arasında benzer farklılıklar olmasa bile Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi krizler birbirlerini tamamlayan, birbirleri ile kısmen de olsa bağlılık kurulabilen olasılıklardır.
O dönemde;
Türkiye öyle bir ekonomik çıkmazın içine girmişti ki; Amerika’dan süper transfer Kemal Derviş’i “bir kurtarıcı” olarak görmeye başlamıştık sanki.
Peki, Kemal Derviş ekonomik krizden kurtarılmasını sağladı mı?
Çıkış yolu bulamayan siyaset, çareyi seçime gitmekte bulmaktan öte çare bulamamıştı.
Tek çare seçimdi çünkü.
Seçime gitmekte zorlanan Ecevit, kendi partisi içindeki “istifalara”, “dağılmalara” engel olamamış ve DSP’den istifa edenler İsmail Cem’in Genel başkanlığındaki Yeni Türkiye Partisi’ni kurarak, Ecevit’i ve seçime zorlamışlardı adeta.
Yaşanılan ekonomik gelişmeler, siyasetteki belirsizlikler devam ederken Adalet ve Kalkınma Partisi de kurularak o dönemde “siyasi yasaklı” olan Recep Tayyip Erdoğan direk olarak siyasetin içinde yar alamıyor ama Abdullah Gül bu işleri yürütüyordu. Abdullah Gül Genel Başkan olarak 3 Kasım 2002’de seçime giriyor ve AK Parti yeni kurulmasına rağmen, ekonomik krizlerin gölgesinde “bir umut” olarak tek başına iktidara geliyor.
Bu seçim de;
AK Parti 34,28 ile 363 Milletvekili, CHP 19,39 ile 178 milletvekili, Bağımsız 9 Milletvekili ile TBMM’sinde temsil hakkı kazanmıştı.
Ekonomik krizi çözemeyen, DSP, MHP, ANAP, Doğru Yol Partisi, Saadet Partisi ve diğerleri baraj altında kaldılar.
* * *
3 Kasım 2002 seçimleri bu sonuçlarla tamamlanmış ancak; AK Parti’yi kuran, AK Parti’nin birinci parti olmasını sağlayan Recep Tayyip Erdoğan’ın dışarıda kalması olmazdı.
Bir çözüm bulunması da gerekiyordu.
Ne yapılacaktı;
YSK, Siirt’in Pervari ilçesi Doğanköyü’ndeki 17, 18 ve 19 numaralı sandık kurullarının usulüne uygun oluşturulamadığı gerekçesiyle, 9 Mart 2003’de seçimi iptal etmiş ve 9 Mart 2003’deki seçimlerde AK Parti oyların yüzde 84.8’ini alarak seçimi kazanmıştı.
Böylece;
Recep Tayyip Erdoğan büyük emek vererek kurduğu partisinin başına geçti ve 3 dönem Başbakan olarak ülkeyi yönetme şansını bulmuş oldu.
* * *
2002-2007 ve 2011 genel seçimlerde oylarını artırarak tek başına iktidara gelen AK Parti 7 Haziran 2015 seçimlerinde 258 milletvekili ile birinci parti olsa bile tek başına hükümet kuramıyordu.
7 Haziran’dan sonraki süreçte koalisyon arayışları ve 4 parti arasındaki müzakerelerden de sonuç alınamayınca, önceki gün AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu hükümetin anahtarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a vermişti
Gelinen son noktada ise;
MHP daha önceden seçim hükümetine üye vermeyeceğini açıklamıştı. CHP’de seçim hükümetinde yer almayacağını açıkladı.
Durum böyle olunca;
AK Parti ile HDP seçim hükümetinde yer alması muhtemel.
26 Bakanlığın büyük çoğunluğunu AK Parti alacak, HDP’ye 3-4 bakanlık verilecek, diğer kritik bakanlıklar ya Meclis içinden ya da dışarıdan atamayla seçime kadar görev alacaklar.
Seçim, ya Ekim’de ya da Kasım’da YSK bununla ilgili çalışmasını yapıyor.
Ortada şu sorun var şimdi;
7 Haziran öncesi ve sonrasında HDP’ye ateş püsküren, HDP ile yan yana gelmek istemeyen, HDP’yi yerden yere vuran AK Parti bu kez “seçim hükümeti” de olsa HDP’ye Bakanlık verilerek birlikte çalışmak durumunda kalacak gibi bir izlenim var.
Yani; bu şu anlama da geliyor.
Halk dilinde derler ya, “İstemediğin ot kapında biter” deyimi bu kez istenmeyen ot AK Parti’nin kapısında bitiyor.
* * *
Türkiye bu zamana kadar birçok kez ekonomik krizleri, siyasi krizleri atlatmış güçlü bir ülke. 2001’deki büyük ekonomik krizi atlattı, son yaşanan siyasi krizleri de atlatacaktır.
2001’deki krizde bankalar, şirketler battı. 2002’deki seçimde halk krizleri yönetemeyen partileri sandıkta cezalandırmıştı. Bugün yaşanan siyasi belirsizlik, krizin boyutu da büyük olmasa bile halk bu belirsizliğin, bu krizin hesabını sandıkta soracaktır.
|