Ne güzeldi o yıllar;
Bilgisayar yok, internet yok, teknoloji gelişmemiş, sosyal medya zaten yok.
Tek kanallı siyah-beyaz televizyonla öğreniyoruz her şeyi.
Gazete bayilerinden aldığımız gazetelerle haberleri takip ediyoruz.
Dostluk vardı, samimiyet vardı, sevgi-saygı vardı, insanlar birbirleriyle konuşuyordu.
Her şey doğal, herkes içten, kimse kimsenin kuyusunu kazmıyor, kimse kimsenin arkasından konuşmuyordu.
Bizim ilkokul yıllarında yerli malı haftası vardı bir de, öğretmenlerimiz bize sevdiklerimize tebrik kartları nasıl yazıldığını öğretiyordu.
O yıllarda kırtasiyecilerde ve tebrik kartı satıcılarından en güzel manzara ve Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Tarık Akan, Cüneyt Arkın gibi sanatçıların kart postallarını alıp, o kartpostalların arka yüzüne en güzel el yazısı ile sevdiklerimize bayram tebriği yazıyorduk.
Askerdeki abimize, arkadaşımıza çizgili bir kâğıtla el yazası ile yazdığımız mektuplar geliyor aklıma. Asker mektubu yazarken, en güzel mısraları kâğıda döküyor o asker mektubunun da çevresini renkli kalemlerle güllerle süslüyorduk.
Mahalleye postacı geldiğinde, büyük bir merakla “acaba bana bir bayram tebriği veya asker mektubu gelecek mi?” diye heyecanla postacının yolunu gözlüyorduk.
Çevremiz kirlenmemiz, tertemiz duygular vardı.
Yediğimiz, içtiğimiz her gıdanın tadı vardı.
Gıdalarımız GDO’lu değildi.
Hormonsuz bir yaşantımız vardı.
O yıllarda bildiğimiz sadece kolera, tifo, tüberküloz hastalığını tanıyorduk.
Şimdi kanserin bin bir türlüsünü görüyoruz, biliyoruz, duyuyoruz.
Çok güzeldi o yıllar.
Teknoloji gelişti, internet çağı, uzay çağı derken insanların da birbirlerine karşı yaklaşımı, bakışı değişti.
Teknoloji ile birlikte sanki insanların vücuduna virüs girmişti.
***
1970 ve 80’li yıllarda mahallemize gelen postacıdan sevdiklerimizden, akraba ve arkadaşlarımızdan bayram tebriği bekliyorduk, postacı geldiğinde hemen yanına koşar “bana mektup var mı?” diye sorardık ya, şimdilerde postacılardan kaçar olduk.
Niye kaçıyorduk postacıdan.
Çünkü;
Postacılar son yıllarda asker mektubu veya bayram tebriği getirmiyor telefon faturaları, bankaların kredi kartı ekstraları ile icra kağıtlarını getiriyordu.
Dedim ya; teknoloji geliştikçe insanlar teknolojiden yararlanmak istiyordu ama biraz da biz abartıyoruz o teknolojik nimetleri.
Cep telefonu, internet, kredi kartı vs. alıyor aldıkları bu ürünlerin parasını ödeyemiyor icraya düşüyorlardı.
Postacılar mahalleye her geldiklerinde, sordukları adresler “ya taşındı” oluyor, ya da “evde yok” deniliyor.
Nereden nereye geldik.
Bir zamanlar postacıların yolunu gözlerken, şimdilerde postacılardan kaçar olduk.
Artık eskisi gibi sevdiklerimize mektup yazmıyor, bayram tebriği de atmıyoruz.
Özel günlerde, bayramlarda sevdiklerimize Facebook, Instagram veya Tiwitter hesabından yine internetten kopyala yapıştır yaptığımız güzel sözleri yazıp gönderiyoruz.
Bu sosyal medya her yanımızı örümcek ağı gibi sardı.
Bir virüs gibi ciğerimize işledi. Evde, işyerinde, parkta, çay bahçesinde eşimizle, dostumuzla sohbet edemiyor, kim neyi paylaşmış, hangi sanatçı nerede tatil yapmış, kim kimi aldatmış, kim kiminle gece aleminde yakalanmış onları takip ediyoruz.
Gazetelerin ciddi köşe yazarlarını takip etmiyor, hangi köşe yazarı belden aşağı yazmış, hangi köşe yazarı dedikodu yazmış onları okuyoruz.
İşte geldiğimiz noktayı bu kadar özetleyebildim.
Eskiden biz ilkokula başladığımızda harflerin yerini ezberliyor, çarpım tablosunu ezberliyorduk. Şimdi öyle değil.
İlkokula başlayan bir çocuk bile bilgisayarı tam olarak biliyor. Ortaokula başlayan çocuklarda bile akıllı telefonlar var ve nerede ise bu çocuklar öğretmenlerine akıl verecek duruma geliyor.
O eski bayram tebriği, özenle duygularımızı yazdığımız mektupları özlüyoruz.
Teknoloji güzel, çağa ayak uydurmak gerek ama maalesef bu teknoloji biz insanları gelenek ve göreneklerimizden epeyce uzaklaştırdı.
|