O’nu ilk tanıdığımda; Şemsi Denizer’in Genel başkanlık dönemiydi.
O zamanlar çok gençti; heyecanlıydı, kıpır kıpırdı.
Çalıştığı kurumun başarısı için, elinden gelen tüm çabayı gösteriyor, bunun yanı sıra insanlarla ilişkilerde ve diyaloglarda sorun yaşamıyordu.
Çalıştığı kurum ile üyeler arasında adeta iletişim köprüsü kuruyordu.
Yıllarca Genel Maden İşçileri Sendikası basın bürosunda görev yaptı.
İyi niyetliydi, çok dürüsttü, insanları çök seviyordu. Hiçbir zaman haksızlığa boyun eğemeyen bir yapısı vardı.
Sempatik ve güler yüzlüydü.
Morali bozuk olsa da, o her zaman hayata pozitif bakan, karşısındaki insanlara da pozitif düşünmeyi, hayatı sevmeyi öğretiyordu sanki.
GMİS’in en çalışkan personeliydi.
Atatürk Devlet Hastanesi’ne temsilci olarak göreve başladı.
Orada da, kendisine tahsis edilen temsilcilik odasında insanları güler yüzle karşılıyor, hastane ile ne iş olursa yakından ilgileniyordu.
Atatürk Devlet Hastanesi’nde GMİS’in temsilcisi olarak görev yapıyordu ama hastanenin daha güzel olması için de mücadele veriyordu.
Hastenenin çalışmaları ve hastane ile ilgili bir köşe yazısı yazmıştım. Yoğun bakım ünitelerinin arttığını ve hastanenin geliştiğini yazmıştım.
O köşe yazısından sonra bana dedi ki Seyhan; “Çetin yazını okudum güzel olmuş. Hastane Başhekimi Dr. Hasan Tosun ve yönetim çok çalışıyor, bak Onkoloji servisi de yapılıyor. O zaman kanserli hastalar burada tedavi edilecek. Onu da haber yaparsan iyi olur, ben de sana o konuda yardımcı olurum güzel haber olur” demişti.
Maalesef o haber yapılamadı, ama Seyhan’ın vasiyetidir yaparız inşallah bir gün.
O; herkese yardımcı oluyordu, hiç ayrım da yapmıyordu.
Rapor almak isteyenlerin raporunu kendi imzalatıyor, tedavi olmak isteyenleri doktora kendisi götürüp tedavi ettiriyordu. Her gelenin çayını, kahvesini eksik etmiyordu.
O’nu sadece GMİS üyesi maden işçileri sevmiyordu.
Tüm Atatürk Devlet Hastanesi üst düzey yöneticilerinden, doktoruna, hemşiresinden, hasta bakıcısına kadar herkes seviyordu.
Hiçbir zaman kibirli değildi.
İnsanları insan gibi seviyordu.
Birkaç yıl öncesinde ağır bir hastalık geçirdi, tedavi görüyordu. Tedavi süresince de çalıştı, hastalığı ağır olmasına karşın onun yüzündeki gülücükler eksilmedi, insanlara bakışı, yaklaşımı değişmedi.
O, yine pozitif düşündü, hayatı sevdi, insanları sevdi.
Bir ara hastalığı yenmişti, çok sevinmişti. Etrafına mutluluk saçıyordu.
Eşini ve çocuklarını çok seviyordu. Onlar, onun yaşam kaynağıydı.
Tam da hastalığı yendi derken, maalesef bir iki hafta öncesi yeniden hastalandığını, yoğun bakıma kaldırıldığını duyduk, üzüldük tabii ki.
Ama onun güçlü olduğunu, hayatı ve insanları sevdiğini bildiğimiz için “onu da yener” diyorduk, “iyileşir yine görevinin başına döner” diyorduk.
Ama maalesef öyle olmadı.
Seyhan kardeşimiz, dostumuz, arkadaşımız maalesef bu sefer iyileşemedi.
Bu kez gerçekten kaybettik.
O her zaman bizim kalbimizde yaşayacak. Onun o gülen yüzü her zaman gözlerimizin önünden gitmeyecek.
Seyhan kardeşimiz, arkadaşımız bu dünyadan göçüp giderken de, onu sevenler, onun bu son yolculuğunda yalnız bırakmadı.
Gerçek dostları, onu Acılık camiisinde gözyaşları ile uğurladı.
Seyhan kardeşimiz, herkesi üzdüğü gibi beni de çok üzdü.
Onun ölümüne alışabileceğim mi bilemiyorum ama maalesef gerçek bir dostu, gerçek bir arkadaşı kaybetmek acı veriyor insana.
O’nunla çok muhabbetimiz oldu.
Ruhun şad olsun kardeşim, ışıklar içinde uyu.
Mekanın cennet olsun. Allah eşine ve çocuklarına sabırlar versin.
|